Work and Travel Maceraları – Alaska 2
Öncelikle yazının 1. bölümünü okumadıysanız Work and Travel Maceraları – Alaska 1 başlıklı sayfayı ziyaret edebilirsiniz. Kaldığımız yerden Work and Travel maceraları anlatmaya devam edelim:
Cordova’lı yardımseverin yanına çağırdığı arkadaşı ile beklemeye başladık. Yardımsever sızmıştı, arkadaşı Chance ise sivil Amerikan polisi gibi epey soru sordu. Aileme ulaşmaya çalıştık. Hiçbir şey içime su serpmiyordu, tam tersine zaman geçtikçe ailem için daha çok endişeleniyordum. Kamerada gördüklerimin bir program ile de olabileceğini biliyordum: sağ olduklarına inanmam için bu yeterli değildi.
Work and Travel Maceraları

Hava aydınlanır aydınlanmaz yola çıktık.Yolda hem Cordova’yı işaret edip hem de bana şarkı söyleyen Chance “Şuraya bak, bırakıp gidecek misin?” diye sordu. Ben hala göz pınarlarımda kalan son bi kaç damla yaş ile ailemi çok merak ettiğimi ve Cordova’yı gerçekten sevdiğimi söyledim.
Havalimanına benzer uçak durağına vardığımızda bilet satın alabileceğim bölüm henüz açık değildi. Chance karnımın artık acıkmış olması gerektiğini söyleyip ne yemek istediğimi sordu.
Bilet alabileceğimiz süreye kadar oyalanmak zorundaydık: Chance paraya ihtiyacım olup olmadığını bile sordu. Öğleye doğru uçak durağı iyice kalabalıklaştı. Chance uçak biletimi de ayarlayıp oradan ayrıldı. Tr’ye inebilmek için daha 4 uçağa binecektim. Yolda yaşadıklarımı ve düşündüklerimi anlatmıyorum bile. Zira düşüncelerimi öğrenmelerinin ardından benim için “deli raporu” yazıp altını imzalayabilecek en az 10 doktor bulurum 🙂
Güç bela New York‘a uçuş bileti almak için Anchorage’a geldim ve yollar İstanbul’dan farksızdı. İlk sunulan bilete cebimdeki param yetmedi. Diğer biletle ise cebimde 35$ para kalacaktı ve Phoenix üzerinden uçabilecektim. Bileti satın aldım. Açlıktan ya da endişelenmekten unutkanlık başlamıştı. Sürekli neyi nereye koyduğumu unutuyordum, hatırlamaya çalışıp ararken çocuk gibi ağlıyordum.
Sadece su içtiğim zamanlarda Tr’dekiler de Ramazan ayına hazırlanıyorlardı. Aradaki zaman farkından dolayı tarihten habersiz oruç tuttuğumuz zamanın da başlamış olabileceği korkusuyla uzun süre yiyip içmedim. Basınçlı yolcuktan dolayı tarihte bir ilk gerçekleşti ve burnum da kanamaya başladı.
5 uçak sonunda İstanbul’a indim. Bir görevlinin telefonu yardımıyla aileme geldiğimin haberini verdim. Önce kuzenim karşıladı. Ardından ailesi ve ardından ailem. Ailemi bıraktığım gibi görebilmek paha biçilmezdi…
Eve dönüş ve değerlendirdiğimiz şu şekilde:

Demek ki neymiş? Work and Travel programında amacına uygun olsun diye iş yerimi değiştirmemeliymişim 🙂
– 2008-Ekim’den başlayarak yoğun öğretim programı yetmezmiş gibi işte çalışmak,
– hemen ardından 2009 yılında Haziran-Eylül’ü Erasmus ile ailemden uzakta geçirmek,
– yine hiç ara vermeden lisans son sınıf endişesi ile bir yandan tez yazmak ,
– bir yandan WAT hazırlıkları yapmak,
– aileden uzakta kalınan evi taşıyıp dinlenemeden WAT’a başlamak (Work and Travel harcamaları için aileden alınacak parayı azami düzeye indirip para biriktirebilmek için son sınıfta da bir işte çalışmak),
– mezun olur olmaz baş örtüsüyle yaşamaya başlama kararıyla henüz yapılmış yenilikle, yeni kültürleri tanımaya başlamak…
İnsan biraz nefes almalıymış, ailesini de görmeli kendine zaman ayırmalıymış. Aksi durumda “KAFAYI SIYIRABİLİR-DELİREBİLRMİŞ” 🙂
Döndüğümde: 800$ civarındaki bir ödeme çekim Tr’deki işsizliğim yüzünden yandı.
“Tax back” dediğimiz vergim iade edildi. Geriye kalan param ise hala oradaki atm kartımın olmadığı bir bankada.
Bunlara rağmen iyi ki gitmişim:
Doğanın mükemmel yerlerinden birini görmüş, ailemi ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha anlamış ve gerçek dostlarımı oradaki zorlu günlerimde tanımış oldum.
Artık yeniden Kodik’a gittiğimde biliyorum ki en az üç tane misafir olabileceğim ev ve günün dilediğim saatinde evinin kapısını çalabileceğim bir insan var. Yeniden oraya gidebileceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum.
( 8.Kasım.2012-M.A.)